www.google.com

bilalkayabay.blogspot.com

25 Eylül 2009 Cuma

ÖZÜR DİLEMEK

                                       ÖZÜR DİLEMEK

         Tarihin karanlığına terk edilmesi, insanlığın geleceği için zorunlu, insanlığın ayıplarından biri; birileri tarafından, cadı kazanlarında kaynatılıp kaynatılıp, yarınları haşlamak için tutuluyor, gündemde.

        Şu “soykırım” iddialara, sanıldığı gibi, Ermeniler’in de işine yaramaz. O zaman soru şu:

        Bu karşılıklı suçlamalar kimin ekmeğine yağ sürmektedir, kimin işine yarar ?
        Hiç kuşkunuz olmasın, emperyalist amaçları uğruna, o utanç tablosunu yaratanların.

        Bir taraf, “dinsel” değerleri de kullanarak emperyal dünya kamuoyunu arkasına almış, abandıkça abanıyor.

        Abanılan taraf, düşünceye, düşünen insana düşman, yasakçı, ceberrut yönetim anlayışı ile abanan tarafın değirmenine su taşıdı yıllarca. Taşımaya da devam etmekte direnen kesimler maalesef az değil.

        Sonunda, “Bu tarihçilerin işidir. Uluslararası bir tarihçiler kurulu oluşturulsun. Konuyla ilgili bütün arşivler açılsın, konu aydınlatılsın ve bu kanayan –birilerinin azimle kanattığı-  yarayı saralım.” deme yetkinliğini gösterildi.

         Geçmişte, emperyalistlerin oyununa gelenler, yine aynı odakların kışkırtmasıyla, yine onların çıkarlarına hizmet eden tavırlarla, konuyu, siyasal arenada tutmakta direniyor.

          Eğri oturup, doğru konuşalım: “Bu yara hepimizin yarası. Tarihsel gerçekler, tarihsel belgelerle günyüzüne çıkarılsın ve yarınları yeniden kuralım.” Önerisine karşı çıkmak hakça mıdır? Bundan kaçan taraf haklı mıdır? El insaf !..

          Aydınlar, hangi tarafta durmalıdır ?

          Aydın olmanın ölçütü, ellerindeki korkunç medya gücü ile dünya komu oyunu çıkarlar doğrultusunda yönlendiren egemen-emperyalistlere, şirin görünmek midir ?

         Kim haklı kim haksız bilemem. Bilinmesinin “bugün” kime ne yararı olur, hiç bilemem. Bildiğim bir şey varsa, bir tarafın “BELGELER” derken, haklı olduğunu savlayanların, belgelerden kaçtığıdır.

          Ki aynı çevrelerin, satılık kalemlere, sahte belgelerle, kitaplar yazdırdığı da “BELGELERLE” insaf sahibi her ırktan aydına, gösterilmiştir.

           Sorulmaz mı: “Madem belgeler önemli değildi de satılıklara sahte belgeler neden yazdırıldı?"

           Ey “aydın” kardeşlerim, tarihin, belgelerin bildirdiklerinin dışında bir şeyler mi biliyorsunuz da bizim haberimiz yok. Şu bildiklerinizi BELGELEYİN de biz de "aydınlanalım".  Yoksa, “günü kurtarmak-gündemde olmak adına” bu karanlık karmaşada boğulup gideceğiz hepimiz.

           Bu satırların yazarı, ırkçısı-faşistler tarafından kurşunlanmış, kevgire dönmüş bir gövdeyle inada yaşamıştır.

           O yaraları bedeninde onur madalyası diye taşıyan, hâlâ sorgulayan kafasıyla, dikine yaşayan;
sorguların, sürgünlerin sayısını unutmuş bir şairdir.

           Şu dizelerin de şairidir:

ÖTEKİ ANKARA

sürünle süremedin
itlerin ısırdı beni
ikimizin de kimliği
ciğerimde diş izlerin


yüreğimi kavurdun da
kaldırmadı kursağın
safranım atamazsın
ben seni tersinirim
boğaz’ın sularına
bulaştığın her şey gibi
daha da bir acılanır Marmara


düne sağır yarına kör
ya güne aksaklığın


“ne mutlu…” sundur hemi
sözün sahibi pişman
dağ-taş ferman buyurur
okşar derinliğini
gel beni bir daha vur


Bilmem anlatabiliyor muyum?


Bilal KAYABAY

Hiç yorum yok: