BAHAR KAL
Sarı ölümlere suskun
çıplaklığını kuşanır
yüreği yeşil ağaçlar
göçmenlerin telekleri
fısıldar gökyüzüne
son güzün gelişini
sökün eyler ucun ucun
turna sürgününde bulut
ölü yıkayıcı yağar
sel taşımadan sorumlu
kefen işlerinden kar
yeniden dirilişi
emzirmedeyken doğa
gelişsiz gidişlerin
hüznünü kimler yaşar
bahar kal bahar gönlüm
bir yerlerde pusuda
dönüşsüz bir sonbahar
BİLAL KAYABAY SÖYLENCESİ
artvin’in ğhod köyünden
-şimdilerde aşağımaden-
ozan kabakçıoğlu'nun biricik oğlu ziver
babasını topraklayıp atayurdunda
seferberlik sürgünlüğünü yaşar
beş yaşında bir çocukken
anasının sırtında
tay bir çerkes kızıdır
tûmalar’ın mekedîne
adana’nın binboğa’ya komşusu
toroslar’da unutulmuş iki köy
kayapınar kızın küçük kafkas’ı
oğlanın çoruh’u şar
adana’ya beş at günü
kayseri’yle maraş’a da
o kadar
mecburiyetten eşkıya
bu dağlarda insanlar
dostlukları su götürmez
kimisi kürt kimi afşar
ardıçlar kör saytaş dilsiz
yollar sıtma nöbetlerinde
atlar inadına huysuz
gece inadına sağır
kurt kuş haram uykularda
sahnelenen
çerkes’ten kız kaçırma
nal sesleri meşeliklerde yiter
mavzer ıslıkları dağbaşlarında
ağlar tekederesi
yarısı “doksan üç” erzurum yarısı
“seferberlik” artvin
dağlara yoldaş bir köy:
yüreğinde “yağmalanan tarih” acısı
kabardey mekedine
saygın gelinbacısı
kara kara sıva damlar
çerkes’le beyazı tanır
değişir köylünün rengi
evlerin yüzü ağarır
gelinbacı dokuz yürek anası
“âsi çocuk” altıncısı
bulgurlar kaynarken doğmuş
yedi eylül bin dokuz yüz kırk yedi
ağalıktan ırgatlığa
çobanlıktan maden ocaklarına
avukat yamaklığından öğretmenliğe
onuruyla omuzlarken yaşamı
iki ocak bin dokuz yüz seksen’de
kurşunlar sıkılır düşüncesine
ölümlere gider gelir bedeni
sağ tutar direncini
ölmelerde babaya can diye doğan oğul
dikili tek ağacı
otuz günün sonunda koklaşır babasıyla
sevinir can dostları
sönmeyecek ocağı
sorgularla sürgünlerle ödenir
karanlığa dikilen bütün aydınlar gibi
insanca yaşamayı savunmanın bedeli
hiçbir şeyden çekmedi
dilinden çektiğini
mayam çoruh’tan köpürür
kafkaslar’dan taşar sütüm
güneş binboğa’dan gülümser bana
toroslar’a düşen renkli tohumum
damarlarımda çoruh
yüreğimde kafkasya
binboğa çıplak öfkem
toroslar dadallığım
dağım ben dağlıyım ben
gemlenmez bir suyum ben
çoruh’un kafkaslar’ın
binboğa’nın toroslar’ın
seven çocuğuyum ben
BANA BİR MERHABA DE
Bana bir merhaba de
Bana bir merhaba de
Yaza dursun yüreğim
Bana bir merhaba de
Bana bir merhaba de
Hayyam testisinde şarap
Evrende gerçek olayım
Bana bir merhaba de
Bana bir merhaba de
Neyzen’in neyinde soluk
Mevlana’da aşk olayım
Bana bir merhaba de
Bana bir merhaba de
Hacı Bektaş’ta hoşgörü
Yunus’ta yürek olayım
Bana bir merhaba de
Bana bir merhaba de
Pir Sultan Abdal’da isyan
Nesimi’de can olayım
Bana bir merhaba de
Bana bir merhaba de
Karakışlarda kardelen
Her bahar nevruz olayım
Bana bir merhaba de
Bana bir merhaba de
Kawa’nın dağında ateş
Dahhaklar’a son olayım
Bana bir merhaba de
Bana bir merhaba de
Kafkasya’da Seteney gül
Nartlar’da destan olayım
Bana bir merhaba de
Bana bir merhaba de
Bedrettin’de bölüşüm
Nazım’da özlem olayım
Bana bir merhaba de
Bana bir merhaba de
Yazadursun yüreğim
OLSUN
yaşam bir dikenlikmiş
olsun
karakışlarda açan
karçiçeğim var
dört yan sivri sinekmiş
olsun
yürek yaylamda uçan
kelebeğim var
dünya kor cehennemmiş
olsun
acıları kutsayan
can meleğim var
insanlar şeytan cinmiş
olsun
gönlümü kanatlayan
bir can perim var
MELİŞ
mevsimleri şaşırmışsın melişim
evreninde bahar güze dönüşmüş
leylaklardı salkım saçak yüreğin
içindeki alev köze dönüşmüş
hamaktı sevdaya bebesiz gönlün
aşkın söylenmeyen söze dönüşmüş
oku yüreğini okut gönlünü
kuralı yasası olur mu aşkın
unut yasakları unut suçları
mecnun yaratmasın bir daha aşkın
ulaşmayacağı hangi doruk var
söyle bir yürekte soylu bir aşkın
BEN KENDİ MAVİMDEYİM
yelin suyla öpüştüğü
zamanlara saklıyorum
kendimi
bir damladan
denizlere varana
sular hep değişirken
bengiledim yelimi
şimdi okyanustayım
unutsun göller beni
her yakamoz bir gülücük
bebek yanaklarından
ben uçuk mavimdeyim
YASAKLIYIM BÜYÜMEYE
gelmelerin
avucumda sarı bir yirmi beşlik
çocukluk ağzımda kınalı şeker
yabanıl dudaklar kalır hediye
yanar su içmem üstüne
gitmelerin
oyunlarda yitirmem ki paramı
çocukluğumun gönlünde cehennem
samanıl yangınlar kalır geriye
yanar su serpmem üstüne
dün çocuktum bugün ozan
yasaklıyım büyümeye
HE GURBAN
Nevruz alevli aşkların
Yavuklular yurdunda
Sırtlanlar dünür başı
Seğmenler akbabalar
Kurtlar çalar son kavalı
On belik örgüsü kül
Perçeminde bir çift köz
Cem o’nun yanan gözleri
Aslı’ya küldeş olur
Muratsız saçı kınalı
Ay derler Dicle bulanır
Suyukuru balıklarım
Apansız yutar zokayı
Gün adamı dem çeker
Kanar Fırat’ın suları
Usta’nın körüğünde
Kora keser nevruzlar
Çelikten Dahhak’ın marı
Kirveliğimiz ar eder
Sakal aşağı bıyık yukarı
Gülü har ettiler Zeynom
FİDAN VE TIRTIL
fidanın teninde tırtıl
kara inciri koklar
yalar kırmızı narı
sarsılmaya durur fidan
pençelerinde mor başlı
bir çift yavru güvercin
hınzır uçma/k/larda şahin
sıtmaya tutulur fidan
süzülür saklı vadiye
kına yakar bir yerine
perde perde iner perde
kanamaya durur fidan
çözülür çözülmez donu
baharı yangınlarda
gerdeği düş bozumu
solmaya tutulur fidan
ERKEN BİR YAŞAM
benimkisi erken bir yaşam çünkü
dalga boyum kalakaldı dalında
çöllerde tuba dalının
kısas-ı enbiya çıkmazındayım
ses... ses... ses...
söz!..
zinhaar!
kentlere taşınmış çoban aldatan
bunca mahlukat içinde
bir tek benim dilimi anlamadı
süleyman
örümcekli ağılar katıktır ekmeğime
azığımın ortağı bukalemunlar
tur dağında şavkımadı ilk ateş
ne altın buzağısı oldu ineklerin
ne de altın yumurtladı yalvaçlar
marangoz, meryem'in korusundayken
tabutçular baltaladı vahamı
yongalarım alev oldu roma'ya
lat, menat, uzza, hubel'e inat
ilk şeytanla seviştim
âyetleri söylenmemişti daha
âdem'den önce de varım sonra da
TAPINMA
tapıyorum şu havva anamıza
doğanın çağrısıyla
koparıp daldan elmayı
tatlar sunmuş adamına
tohumların özleminde
nadaslarda toprak gibi
ne kadar kadınca
tanrım
tapıyorum şu adem babamıza
cehennemler pahasına
dişleyip yasak meyveyi
canlar sunmuş kadınına
toprakların özleminde
bulutlarda yağmur gibi
ne kadar erkekçe
tanrım
tapıyorum şu havva'yla adem'e
başkaldırıp kötürüm bir yaşama
iki yarım bir bütünde
çoğalmış yürek yürek
kovandaki petek gibi
ne kadar insanca
tanrım
şaşıyorum su tanrı mantığına
bin bir türlü nimet sunup
yüz bin türlü yasak koymak
harman günü tufan gibi
ne kadar tanrıca
tanrım.
FAHİŞ
evrensel yasa üzre
bir kadın bir erkekle
n’olur ki sevişirse
belki düş kırıklığı
diyelim ki bir masal
yaşadılar yasakta
kim koymuşsa yasağı
bilinmez bilinir de
güzelim kadıncağzın
asıl adı zarife
nam-ı diğer fahişe
zarif, saygın
delikanlı, hovarda
bok yemenin arapçası
böyle oluyor işte
sözcüklerden dişisi
oluyorsa fahişe
ne denir erkeğine
ŞEYTAN AYETLERİYMİŞ
salman rüşdî denilen
hindingil kimin nesi
be hey ilim yoksulu
bre geç kalmış adam
bin yıllık bilineni
bir kez daha söylemek
amanın ne marifet
yürüyün efendiler
herkes kendi işine
tanrı türkü korusun
padişahım çok yaşa
ne gam ne dert efendim
millet götü kaybetmiş
iki lokmalık aşa
hamdüssenalar olsun
ermişiz hidayete
sentezimiz türk-islam
yok bunun antitezi
çin settinden cennette
çantada kekliğimiz
zındıklara bıraktık
fani dünya nemize
hurilerle yaşanır
mübarek gerdeğimiz
ARABMERİKAN
sevgiyi boğazla
güzeli unut
sübhanalllah very good
eğriyi hep sula
doğruyu kurut
hay maşallah vey good
yalanı yay hızla
gerçeği uyut
esteğzübillah very good
temizi karala
kirliyi durult
kerimallah verhy good
beynini kirala
için boş tut
baarekallah very good
mideni ayarla
ne bulursan yut
elhamdülillah verygood
NARGÜN
o gün uzaklardan uzak
bir yolu var cılgadan
böğründe bir kızıl nar
miniminnacık kocaman
sürgünlerinde yürekler
yapraklardan daha yaprak
"yarin yanağından gayri"
paylaşımlara özlemli
saklısında umut rengi
biz dünden yarına ferhat
sen dağlar içinde şirin
yollardayız bekle bizi
bilincin sevdası gelin
GÖZLERİ ÇOCUKLARIN
zeytin derdim ege'den
biraz uzak doğu'ya
birazı afrika'ya
bosna mezopotamya
gerisi kafkasya'ya
çocukların gözleri
neden zeytin dersiniz
sofranız kuşsütülü
mezeniz çocuk gözü
bayramlarınız olur
düğünler edersiniz
kınası kandan
"kandan kına yakılmaz"
bir gün göreceksiniz.
AY BEDİRSE
dağ yine sancılarda
ay yine yangınlarda
ben doğduğum köydeyim
dağ yine öyle dağlı
ay bağrından yaralı
çullandı yüreğime
dünü kanayan temmuz
ben beter yangındayım
yangınımı harlayan
yangınlarda bir ozan
canıma şiir okur
“yollar uzak
ay bedir
sırtımda gümüş hançer
yürürüm de ölemem
kan damlatır karanfil” *
behçet’in ayı, dedim
bıçkın şavkıyan aya
gülen behçetçe bedir
ay bedirse ölemem
yüreğimden sıçrar kan
ayın gözbebeğine
çapraz ihanetlerde
umutlar tuzak olur
gecede ırmak ağlar
önce seyhan
sonra akdeniz olur
çırpınır yürek yürek
varırı karşı kıyıya
bir beyaz bayrak olur
ŞAHİN GÜVERCİN
kanımdan rızıklanan
şahin teleklerinin
çizdiği güvercinin
kan olmasaydı rengi
savaş çağrılır mıydı
çocuklarımın adı
SAYDAM GÖSTERİ
TÜRKİYE - 1995
1/
ay inanmıyorum
kız hepsi senin miydi
kalıt mıydı anandan
erken sönmüş ampuller
kadehe vurdururken
sıra gelmezdi bana
söyle biberim kara
gönlünde zevk-ü sefa
kimler vururdu sana
bir uçkur çözümüne
endeksliydi düşlerim
sallardı piyasayı
acayip kliplererim
alem oydu kral ben
bandıra bandıra
babalar yedi seni
birazcık mazoşisttim
geçsin diye ırzına
dilimin bilincimin
demokrasi adına
özel kanallar istedim
kösnük buğulu barda
ovdum kasıklarımı
dokuz yüzlü karılar
sandım yastıklarımı
zapink reytink kovalar
çin çin meyve kızları
tutar furittirirdim
pişerdi apış aram
talk pudra niyetine
tolkşov sürerdim medyama
2/
gelişin dolar rengi
yeşertirdi içimi
kola gibi köpürürdü bir yerim
memelerin avucumda
mayonez kıvamında
bol ketçaplı hamburger
tadıydı dudakların
hızman küpemle söyleşir
biz koklaşıp anlaşırdık
blucin giydiğin gün
akrebim ateş çevrilir
intiharlara düşerdi
çaav bile diyemeden
çekip giderdin bir de
kafeler zindanım olur
küserdi arabeskim
yani hayret bişeydin
misafir geldin sana
börekmiş sizde adı
ilikli düğmelerin
çözdün şıkıdım şıkıdım
söktün kazaklarımı
çorap ördün başıma
işin aslı sevgilim
ze acayiptin
3/
her gece bar entelde
böğürdüm avaz avaz
-ben feleğin tekerine-
sokmuşken çomağını
yeni dünya mavalı
kanayan lengerime
meleştik özlem ciyak
-bekle bizi istanbul-
ah alaturka yosma
magandalarla yatıp
zontalarla kalkardı
serabıma atbaşı
sürerdi kör düşlerim
aynalarda göremezdim
kendimi bir türlü de
kıl olurdum bey abi
memleketin haline
rakı masalarına
yatırıp sorunsalı
aydın aydın becerir
sonra da bilgiç bilgiç
-nereye gidiş- derdim
gidişin gelişini
o gün de vardı gören
burun kıvırır geçer
-dinozor bunlar- derdim
4/
halkım hakka emanet
-bir nusubet bin nasihat-
dediler demesine
musibetin başını
en büyük baş ettiler
allah rızası için
sırt çevirdi bilime
felaketlerde en çok
kendi canları yandı
-azgın kullara ibret-
diye ilan ettiler
bakmayın siz onların
işler sarpa sarınca
-beyin bizler cahalız-
deyip kıvırtmasına
en ilmi (!) konularda
öyle dem vururlar ki
kısa-ı enbiya'dan
nutkunuz tutulur da
şapka çıkarırısınız
arzuyla gökyüzüne
baktılar vecd içinde
çünkü arş-ı ala'da
tekmil cennet kızları
bunlara göz ettiler
göre göre dünyayı
çevirip cehenneme
seraptan bir cennetin
tutuşup özlemiyle
düşlerinde huriler
yaşadı yaşamaksa
akıldane köylüler
GELDİK BU GÜNE
Etten kemikten bir sel
Köpürür sokaklarda
Çaputlu bürüklü yomsal
Kaşlar gözler kalça fettan
Dem vurur gezer namustan
Debelenir dururum
Arsız isterik hoppal
Cıvık yılışık yapışkan
Bir sürü çamurunda
Zavallı sakallı şapşal
Gaipçi meczup şarlatan
Mahluklar girer kanıma
Riyakâr takiyyeci martaval
Fırsatçı çıkarcı sırtlan
Çevreler üç yanımı
Entel boncuklu aptal
Aylak sorumsuz boktan
Yitikler çıkar seyrime
Çürütür bir yanımı
Sevgisiz suratsız Vandal
Yangıncı yıkıcı nobran
Medyalara düşerim
Gün döndüren sarışın bir zamanda
İçsiz çekirdek çitlerim
Karakışta yazlık bir sinemada
AĞLAMAK İNSANCA
kara kin utanca geb
gecenin sancısı dilsiz
engerekler ağzında
soysuzluğa çekilmiş
üç ay ışığı hançer
üç kez yırtılır karanlık
kıyısında üç al ışık
ölümü ürkütürken
yusuf hüseyin deniz
akbabalar tünemişse
mayısın göklerine
ve de insan iseniz
ucundan kenarından
bir de
adı varsa ağlamaların
göz yaşı mevsimidir
yoldaş olun bulutlara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder