www.google.com

bilalkayabay.blogspot.com

3 Ağustos 2012 Cuma


   YILMAZLAR BULUŞMASI


         Beş yıllık avcuna sıkıştırılmış kâğıt beşlikle fırladı şahbazca. Beşlik, hani şu Ispartalı gül devşiren kızın fotoğrafı olan banknot. Sofra bezi orta yere serildi, ekmek torbası boş çıkınca, ana: “Ne ara yiyip yuttunuz onca ekmeği” diye söylenirken, baba, şalvarın cebinin derinliklerinde zorla yakaladığı beşliği uzatıp: “Yılmaz, al şu beşliği beş ekmek kap da gel yiğidim” diye parayı uzattı.
         Yılmaz, dilinde bir türkü sallanırken, baba yalandan çıkıştı: “ Kopsana lan daha burada mısın, ben de gittin geldin sanıyom."
          Beşikte yatana dönüp "Güney, oğlum bu abin uyuşuk mu ne, kalk sen git bakkala" diye seslendi gülerek.
         Yılmaz bu kez sahiden koptu… Mermi gibi sokağa düştü.
         Köşeyi döndü, dünyayı unuttu. Ne ekmek ne aş. Ne evde bekleyenler, ne de cebe indireceği para üstü…
         Sokakta bir impala… Kırmızısı Adana güneşinde yaldır yaldır… “Anaa” sını çeke çeke, otomobilin çevresinde dönmeye başladı. Sürücü kapısının camında gördüğü, arabayı da unutturdu. Ağzı açık, gözleri sevgi, tapınma dolu kalakaldı…
         Parmaklarının ucuyla yokladı, okşadı, sevdi… Aklından geçeni gerçekleştiremedi: Fotoğraf iç taraftaydı.
         Evdekiler, o çok önemli konuya bulaşmışlardı. Zamanı da oğlanı da unutmuş, birbirlerinin ağzından lafları kapa kapa konuşuyorlardı. Komşu kadının, çatkapı girip: “E bre daha sofra orta mı?” dediğinde, geri döndüler zamana. Baba kapıya çıkıp, “Yılmaaaz !” diye öyle bir çığırdı ki, Yılmaz da döndü dünyaya.  Bir iki adım geriledi bütün gücüyle zıpladı...  bir daha bir daha…
        Kıçının üstüne düşse de sonunda becermişti. Lastik bir top gibi hoplayıp kalktı, kıçındaki tozları silkelerken adını övünerek taşıdığı Yılmaz Güney'i öpmenin gururuyla ekmekleri kapmasıyla eve varması bir oldu.
         Evdekilere, sonra da mahallenin tekmil çocuklarına anlatılacak çok şeyi vardı.