www.google.com

bilalkayabay.blogspot.com

26 Eylül 2009 Cumartesi

ÇİY, HÜZÜNDÜ ÇİMENİN GÜLÜŞÜNDE

ÇİY, HÜZÜNDÜ ÇİMENİN GÜLÜŞÜNDE

 Birinci Ankara Öykü Günleri’nin son günü, Mülkiyeliler’in Bahçesi’ndeyiz…
Çetin Öner :
“Binboğalar’a gidiyorum bir iki gün içinde… Yoldaşlarım, beyaz atım, sigaram” diyor, şöyle çapraz bakarak. Beklediği varmayınca, buyurgan buyuruyor:
“Hazırlanın yegenler, siz de geliyorsunuz.”
Yeğenler mi?..
Kerhenresmi Ber Hikmet ve ben.
Kerhenresmi Ber Hikmet?!..
Doğal sivil, formel resmi?..Ber’liği Kafkasya’dan. Ne demeliydim yani?..
Dayımıza “hayır” demek?!.. Anam, mezarından kalkar vallahi!..
Yağmalanan tarihin utanç anıtı Şar’ı, Karakoyun’u, Binboğa kuytularında Kürt, Avşar, Çerkes köylerini, Kayapınar’ı dolanıp döneceğiz, çiçeklerin çimenüstü düğün kurduğu ayda!..
Seksen hane Çerkes’in, Çerkesçe yaşadığı ve kendinin “kızıl-doru bir Çerkes tayı” olduğu, minyatür Kafkasya’dan söz ederken Çetin Öner:
“Duyumlarıma göre, şimdi on sekiz hane kalmışlar, yirmi sekizi küsülüymüş” diyor, gülüşüyoruz acılı!..
Bir mayıs sabahında düşüyoruz yollara... Şu mayısın ne çok izi var bende!.. Ocak gibi… Temmuz gibi…Eylül gibi…
Elmadağ’da duruverdi, beyaz at ?.. Kişneyip hırıltıyla, “gitmem” diyor? Yalama bir düzen baştan ayağa, kurbanları bizleriz ve yine bir kez daha. Düzen katılmış yem-yakıtı, hasta etti beyaz atı!…
Sabrımızın sınırında geliyor, Ankara’dan beklenen. Biz üçümüz beyaz atta , beyaz at kurtarıcıda, yolumuz Ankara’ya…
“Tesadüfen yırtmışsınız, geçmiş olsun abiler!” demez mi, serviste usta. Sen çok yaşa emi, usta! Şaşılacak ne var bunda!
Atlatılmış bir felaket daha!.. Üstüne elli milyonluk fatura!..
Çetin Öner: “Haydi hayra yoralım, yolculuk yarına kaldı.”- umutlarımız gibi - deyip basıyor gaza… Fren, Gazeteciler Cemiyeti’nde giriyor devreye. Gelsin buz gibi içkiler. İyi gider bunun üstüne…

Bir aykırı uçuk geceyi sunmak için mi çağırdı geri, Ankara?.. Dillere destan olmuştuk, parkların dili olsa?!..

Ertesi gün …Yollardayız yeniden…
Anadolu bozkırı, desenlenmiş, ömürsüz yeşilin bir kaç tonuyla… Binboğa, Kar alası!.. Soğuk bir öfke ile bakıyor yukarıdan, günsüz yeşil ovaya.
                                        
Havalanır Adana’dan koca
Bir tarla pamuk
Papaklanır dağlarının başına
Altında insanlar yaşar
Nasıl bir yaşamaksa
Yaşanır yaşanmasına
Kendin olamadan/da
Dağgülleri nasıl yaşıyorlarsa
Teneke saksılarda

Onlar ki direnmiş
Destan zamanlardan beri
Rus’un zulmüne
Başlarına ne çoraplar örülmüş
Alameti emperyalist farika
İnaklarından yemişler kazığın çatalını
Bir ucunda adı beye çıkmışlar
Kalın ucunda Osmanlı
Hainin iğvasına uyanlar çıkar elbet
İhanetlerini yazmaz onurlu hiçbir tarih
Ne ikinci ne de özyurtlarına

Adı karaya çıkmış denizin
Keşke bir dili olsa
Ve konuşsa
Anasının koynunda ölüsü kokmuş bebekler
Dağlarda yazı solmadan
Çölün örümcek ağını yırtsa bir çerkeskalem
Dillendirse Kafkaslı destanları
Uyandırsa Seteney’i Nartlar’ı
Yolboyunca “Ne iyi ettik… ne iyi ettik gelmekle…” diyor ya Çetin Öner, bu “iyi etmek” hüznün kırk rengini giyiniyor, köyün orta yerinde!?..
Kerhenresmi Ber Hikmet, ben, ardıçlar ve Binboğa’nın tanıklığımızda, “ Dağlara Yazılıdır” ın “kızıl-doru Çerkes tayı” bu kez acıyla soluyor, beyaz bir aygır olarak, Işıkdağı’na karşı…
Işıkdağı?!..Orda yanıp orda söner, günün ilk-son ışıkları…
Binboğa’nın doruğuna, bu yüzden takmış bu adı, o yörenin insanları.
Karşımıza, bir örende çıkıyor, hüznün kırk birinci rengi?!…
Bir küçük Kafkasya’yı ve bir Kabartay tayı, içinde barındıran, Çerkes Yahya’nın Konağı, taş-odun yığını şimdi!?…
Kimliğini, vefasızlığa kaptırmış kapıda, çocukken kazıdığı “Ç - Ö” yü arayadursun Çetin…Kapının üst pervazından gözlerime küskün bakan bir sayıda taşlaşıyor bedenim?!…
Paskırmızı dört köşe bir metalde kirlibeyaz 28!?..
Dürtüp işaret ettim!.. Şaşıştık!.. Bakıştık!.. Susuştuk!..
Sonra?…Çömelip arayandan, yoksul bir sevinç ünlemi: “İşte!.. Buldum!.. ‘Ö’ …”
Ç ?…
Ç’si kırk bir artı bi hüzün!…
Çöken mi demeli, çökertilen mi?.. Yıkılan Çerkes Konağı’nın altında kalıvermiş, kızılyelesi rüzgârda, kulakları çekiç gibi, kuyruğu hep havada, yulara-geme gelmeyen Kafkasyalı Özgür Tay…
Bir roman daha yaz dayı!… Adını koymak benden!.. Dedim de?..
Sahi!..Adı ne olmalı?..

Hiç yorum yok: