www.google.com

bilalkayabay.blogspot.com

26 Eylül 2009 Cumartesi

NASIL YAZAR - ŞAİR OLUNUR

NASIL YAZAR-ŞAİR OLUNUR

Önce bir "atölye" ye gideceksin, rendeden, küştereden geçecek, törpüleneceksin.
Ustan seni şöyle bir okşayacak; bakalım ele dokunan bir yerlerin kalmış mı? Pürüzlerin giderilmiş;
kaymak gibi olmuş musun. İcazet lütfedildi. Şimdi sarıl yazmaya. Eski yazmalarını onarmayı unutma.

Yetmez.
Ustanın da desteğiyle, salınacaksın, irili ufaklı tüm dergilere.Dergiciler dünyanın merkezidir.
Yeni bir rende-küştere işleminden geçeceksin. Alınmak gücenmek yok. Nazlanmak, nasıl olur demek yok.
Ne isterse "he" diyecek, egosunu tatmin edeceksin.
Omurgalı olur, dik durur eyvallah etmezsen, dergilerinde yer vermez; bundan da zavallı bir doyuma ulaşırlar.
Her nimetin bir külfeti olacak. Ürünün görününce dergi sayfalarında, değdiğini düşüneceksin verdiklerine. Sen de tatmin olacaksın. Al gülüm ver gülüm.

Yetmez.
Ürünler üzerine ahkam kesenler vardır. Birrivayete göre, ‘eleştirmenlermiş’ - Onları "tatmin etmek"daha da zordur. Amanı zamanı yok. Hoş görünüp, hoş tutacak, gönlünü kazanacaksın. Döşenecek üstüne,döktürecek dilince.
Kıskananlar çıkacak, kimi öyle kimi böyle diyecek. Alınmaca kırılmaca yok bunda. Sen işine bakacaksın.

Yetmez.
Sıra geldi yayıncıya. Dosyanı koltuklayıp çalacaksın kapısını. Onun da istekleri olacak, insanına,
kişisine, cinsine göre. Önce uyuşup anlaşacaksın. Sonra basacaksın parayı. Bastırmazsan, basmazlar. Bunu iyi bileceksin.

Yetmez.
Bir biçimde, yazılı-görsel medyada yer kapmış birilerini kafalayacak, iyi ilişkiler geliştireceksin. Elbette bedelleri vardır. Ödeyeceksin. Ödeyeceksin ki oralarda görünüp, ünleneceksin. Gerçekte değerinin ne olduğu
Dert değil. Değer biçenlerin gerçek değerlerinin ne olduğu da fark etmez. Değil mi ki onlar köşe tutmuşlar.
Değil mi ki ağzı açık bir toplum, onların ağızlarına bakıyor. Bırak onlar seni de pazarlasınlar.

Yetmez.
Yazar örgütlerine yanaşacak, yöneticilerine rampa yapacaksın. Sularınca akıp, gönüllerini hoş tutacaksın. Seçimlerde “delegeleri” olduğuna inandıracaksın. Yönetimin bir ucuna yapışmaya bakacaksın. Sana uygun “münhal” bir kadro bulunamazsa, kadrodakilere her anlamda “biat” ettiğini gösterceksin. Böylece, etkinliklerde çıkınındakileri sergileyecek, bir yerlerde gezinecek, masalarda yer tutacaksın.
Söz buraya gelmişken, bir de iri ufaklı, ulusal - uluslararası (!) sanat festivalleri düzen, düzenleyenler var. Hep dirsek, hatta kucak temasında bulunacak sularınca akacak, her etkinlik yer almaya bakacak,
bir avuç arpanı bol bol saçacak, her bir yana sanatsal (!) kollar atacaksın.

Eee artık epeyce bir şey oldun. Düne kadar, sevgi, saygı gösterdiğin(!), yakınında olmak için kıvrandığın birileri var ya hani; hani bunlara bulaşmayan eyvallahsız tipler, onlara mesafeli durup, çapraz bakacaksın. Ama, ötekilerin görmediği bir yerlerde, onlara da beğenilerini, sevgilerini, dürüstlüklerine, yazdıklarına hayranlığını itiraf edeceksin.

Böylelikle, hem bir yerlerinde sıkışıp kalmış “insan” yanın tatmin olur, hem de kim bilir...

Yetmez.
Celal Vardar’ın: “suya dokunmazmış / sabuna dokunmazmış / pise bak” dizelerine hiç bakmayacak;
sabuna dokunmayacak; kerameti kendinden menkul satırlar-dizeler döktüreceksin. Yenilikler yaratıyorum diye, eskimeyen eskilerin ve de dilin ırzına geçeceksin şehvetle. Çekinme, “kerameti kendinden menkuller”den övgüler alacaksın. Yeter ki “emir komuta zincirinde” yaz azimle.

Yetmeeez.
Bu aşama çok önemlidir. Bu ötekilerden daha zor ve karmaşık bir konu. Şu "ödül" meselesi. Herkesin, özellikle de verenlerle, alanların nasıl işlediğini çok iyi bildiği ama aynı zamanda da hiç kimselerin bilemediği bir işleyişi vardır, bu kurumun. Nasıl kurumsa...

Ödülleri zehir bir hafiye gibi izleyeceksin. Hangi ödülün seçicileri kimlerdir, bu zat-ı muhteremlerin şiir anlayışı nedir, nasıldır. İlgi alanları, zaafları nelerdir. Yakın ahbapları dostları nasıl insanlardır, onların tavlamanın yolları nelerdir. Bu ekibin içinde en sözü geçen hangisidir, ona ya da ona sözü geçen birine nasıl ulaşılır. Bunları da iyi izleyeceksin. Azimle bu ödül dağıtımlarına katılacak ve "istenen koşulları" eksiksiz yerine getirip, bir iki ödül kapacaksın. Burada ki temel düşünceyi hiç unutmayacaksın: "Ödül, alınmaz, verilir." Bu "düstura" uyduğunda kendine bir kaç ödül verdirebilirsin.

Ya daaa…
Bütün bunları, beninin ve elinin tersiyle ittirip bir tarafa, “sen” olacaksın. Rendecin, küşterecin sen olacaksın. Kendinle yarışacak, kendini yoracak, kendini aşacaksın. Biriktirip birikip, kendinden, kendini taşacaksın.
Kendi evrenini kurup, oradan bütün evrene insan insan bakacaksın.

Sonraaa…
Sonrası zaman işi. Yargılama işini, yargıları şaşmayan, zaman denen yargıca bırakacaksın.

Hadi şimdi yoluna. Kolay gelsin.

Ben mi ?.. İstisnalar vardır amma...

“İçimdeki çığlık düşse yakamdan
Devekuşu olup yazmayacağım
Yazanları tanıdım üşüdü yazmalarım”


Bilal KAYABAY

1 yorum:

zafer doruk dedi ki...

Başka ne denir bu sözün üstüne dostum. Edebiyat çetelerine dahil olmanın koşullarını sıralamış, içindeki çığlığı bastıramayıp yazı macerasını kendi edebiyle yaratan yazar kimdir, onu yazmışsın. Kalemine, diline, yüreğine sağlık.