Bilal Kayabay
27 Ekim 2016 Perşembe
BAHANE
bahanesi rakı ile salata
bize iki yürek gerek
bir gülüş bir merhaba
azaldığımız gerçek
kocadık mı bilmem ya
en olmadık zamanlarda
burnumuzun direğinde
onulmaz bir sızıysa
yoldaşlara özlemler
inadına insan kalışımızın
kazınmasıdır zamana
görülecek hesaplar var
besbelli ki dünyayla(!)
biz her daim buradayız
buyursun gelsin dünya
22 Temmuz 2016 Cuma
PUTİN İLE TAYYİP
ANADOLU İNSANI BU
Meyhanedeyiz. Bizim, yolgörmüş Zaza İsmail'e dedim ki:
Tayyip ile Putin kapışması nolacak sence ?
Onlara aklım basmaz, ben sana bir hikâye anlatiym, dedi ve anlattı:
İstediği olmayınca, düşman olur, oğlana.
Çıkarlar mahkemeye, yargıç sorar:
Onlara aklım basmaz, ben sana bir hikâye anlatiym, dedi ve anlattı:
Oğlanla kız, anlaşıyor sevişiyor, aileler de haberdar.
Sonu evlilik belli de kızın fırıldak abisi, çıkar peşinde.
İstediği olmayınca, düşman olur, oğlana.
Bacısının ümüğne çöküp:"Bu oğlan beni zorla iğfal etti"
diye mahkemeye verdirir.
Çıkarlar mahkemeye, yargıç sorar:
-Nasıl oldu kızım ?
-Efendim oldu da biraz zor oldu.
-Nasıl oldu da zor oldu ?
-Ayakta oldu efendim.
-Ayakta noldu kızım ?
-Beni, ayakta şeytti efendim.
-Efendim oldu da biraz zor oldu.
-Nasıl oldu da zor oldu ?
-Ayakta oldu efendim.
-Ayakta noldu kızım ?
-Beni, ayakta şeytti efendim.
Yargıç, bir kızı bir oğlanı süzüp şaşkın bir yüz ifadesiyle:
-Kızım, senin boyun uzun, oğlanın boyu kısa, ayakta nasıl şeytti ?
Kız, yüzündeki muzip ifadeyle:
-Ee biraz da ben eğildim efendim.
Aha sana bir kaya, nerene dayarsan daya. / 30 KASIM 2015
-Kızım, senin boyun uzun, oğlanın boyu kısa, ayakta nasıl şeytti ?
Kız, yüzündeki muzip ifadeyle:
-Ee biraz da ben eğildim efendim.
Aha sana bir kaya, nerene dayarsan daya. / 30 KASIM 2015
23 Temmuz 2014 Çarşamba
KENDİN OLMAK
KENDİN OLMAK
neleri tepmedim ki
ben'i kazanmak için
han hamam
mevki makam
servetim onurumdu
sarıldım ona
neler terk etmedim ki
ben kalmak için
ev bark
at avrat
silahım namusumdu
sarıldım ona
neler kaybetmedim ki
bu dik başımla
çocukluğumu asla
26 Ocak 2014 Pazar
GERÇEĞE SAYGI ADINA TARİHE NOT DÜŞMEK
BİLDİĞİMİ BİLSİNLER GEBERMESİN SÜRÜNSÜNLER İÇİN
Ankara'nın bir İskitler Semtinde, götü yarım metre geriden, karnı yarım metre ileriden giden, besili kancık domuz yapılı bir mahlûk yaşardı o yıllarda. Her anlamda pisliğinin içinde hâlâ debelenir; çevresine de bulaştırır mı yoksa pisliğinde boğulup gitti mi bilmem.
İşte o aşşağılık mahlûk, çevresine topladığı bir manga faşist domuzcuğu salmıştı, akşam karanlığında üstüme: İKİ OCAK BİN DOKUZ YÜZ SEKSEN...
Tek kişiye sinsice saldıran bir manga domuzcuklar başa çıkamamış; yapılarına uygun olarak kahpece ve kancıkça on dörtlüyle arkadan kurşunlamış; kaçmışlardı.
İntikamım, ölüme direnmek dimdik yaşamak, soysuz satılmışların ipini pazara çıkarmak oldu, oluyor, olacak.
Biliyorum, karanlıkla savaşımı biliyor, izliyor; yaralı kancık domuzlar gibi acıdan kıvranıyor;
kahırlarından geberiyorlar. Ben de bunu bildiğimi bilsinler; geberemesin kahrolsunlar diye yazdım bunları.
O Gün, insanca acılanan, yaşadıkları en kötü gün olarak hatırlayan güzel çocuklarıma, güzel insanlara sevgiyle selam olsun.
CAN SIKTIM, GÜLÜN İÇİN BU, CANLAR
Hani, besili kancık ayı kılıklı herif var ya, birkaç yıl sonra Kızılay İzmir Caddesinde karşılaştık. Beni zıpkın gibi görünce, kazığa düşmüş domuz gibi homurdandı:"Sen öyle gez bakalım..." -Bu taifenin bu iğrenç kinlerinin boyutuna tanık oluyoruz ya ekranlarda, meydanlarda. Aynı bokun türleri.- Duymam sandı ama duydum. -Ne yapacağına kilitlenmiş olmalıyım.-
Ona doğru yöneldim, feleği şaştı. Yer yarılsa içine girecek. Utancından değil, korkusundan.
Ne yaptım dersiniz ?..
Gittim, öptüm mahlûku !..
O besili onursuz domuz bile yavru lağım faresine dönüştü. Üç beş adım gittikten sonra, arkamdan seslendi:
"Ben şaka yapmıştım, ciddiye alma" diye.
Ben de: "Almadım zaten" dedim. Döndü, arkasından seyrettim, bacakları dolaşıyordu.
Başını tutsam da kışkırttığı it sürüsüne tecavüz ettirsem, o kadar acı koymazdı.
FARKI FARK ETMEK GEREK BİNLERCEDEN BİR ÖRNEK
Arkadan kahpece kurşunlama sanıkları, Mamak 4 nolu Sıkıyöetim Mahkemesi'nin kantininde, soğuktan çok korkudan titreşirken içiniz ısınsın diye çay ikram etmiştim. Hepsi de gençtiler.Biz itlerle uğraşmayız, hesabımız satılmış sahiplerinizle, demiştim.
Adına savcı denen bir tuhaf vatandaş da Çanakkale'de, sokağa yazı yazdın diye 13 yaşında bir çocuğun kafasını koparmak için çırpınıyor.
İŞTE, SOLCU BİR İNSANLA, DİNCİ BİR FAŞİSTİN ARASINDAKİ FARK !..
DEMEM O Kİ
Burada birkaç gündür paylaştıklarım, bireysel, benim özelim gibi algılanmasın.
İnanılmaz, akla ziyan, mide bulandıran şu ortama bu ülke nasıl sürüklendi, sorumluları kimler, hangi kafa yapısı, onu vurgulamaya çalıştım.
Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Ümit Kaftancıoğlu, Bedrettin Cömert, Cevat Yurdakul, Doğan Öz, Hırant Dink... Adını sayamadığım onlarca güzel insanın gövdesi değildi, saldırılan; KAFALARIYDI. Özgür, bağımsız, onurlu, barışçı, paylaşımcı bir ülke özlemiyle ışık saçan KAFALARI.
Sivas- Madımak, Kahramanmaraş, Çorum... kıyımları yaşanmasın, binlerce fail-i meçhul olmasın, "Berfo Analar" acılanıp ağlamasın diye çırpınan, ölümüne, gerçekleri, doğruları savunan onurlu insanları yok etmekti, saldırıların nedeni.
Karanlıkların karşısında, kendi çapınca aydınlık savaşçısı güzel insanlara, saygıyla selam olsun.
Ne diyor Rıfat ILGAZ: "Aç iki kolunu iki yana / Korkuluk ol"
Bilmem anlatabildim mi ! ?..
3 Ağustos 2012 Cuma
YILMAZLAR BULUŞMASI
Beş yıllık avcuna sıkıştırılmış kâğıt
beşlikle fırladı şahbazca. Beşlik, hani şu Ispartalı gül devşiren kızın
fotoğrafı olan banknot. Sofra bezi orta yere serildi, ekmek torbası boş
çıkınca, ana: “Ne ara yiyip yuttunuz onca ekmeği” diye söylenirken, baba,
şalvarın cebinin derinliklerinde zorla yakaladığı beşliği uzatıp: “Yılmaz, al
şu beşliği beş ekmek kap da gel yiğidim” diye parayı uzattı.
Yılmaz, dilinde bir türkü sallanırken,
baba yalandan çıkıştı: “ Kopsana lan daha burada mısın, ben de gittin geldin
sanıyom."
Beşikte
yatana dönüp "Güney, oğlum bu abin uyuşuk mu ne, kalk sen git
bakkala" diye seslendi gülerek.
Yılmaz bu kez sahiden koptu… Mermi gibi
sokağa düştü.
Köşeyi döndü, dünyayı unuttu. Ne ekmek
ne aş. Ne evde bekleyenler, ne de cebe indireceği para üstü…
Sokakta bir impala… Kırmızısı Adana
güneşinde yaldır yaldır… “Anaa” sını çeke çeke, otomobilin çevresinde dönmeye
başladı. Sürücü kapısının camında gördüğü, arabayı da unutturdu. Ağzı açık,
gözleri sevgi, tapınma dolu kalakaldı…
Parmaklarının ucuyla yokladı, okşadı,
sevdi… Aklından geçeni gerçekleştiremedi: Fotoğraf iç taraftaydı.
Evdekiler, o çok önemli konuya
bulaşmışlardı. Zamanı da oğlanı da unutmuş, birbirlerinin ağzından lafları kapa
kapa konuşuyorlardı. Komşu kadının, çatkapı girip: “E bre daha sofra orta mı?”
dediğinde, geri
döndüler zamana. Baba kapıya çıkıp, “Yılmaaaz !” diye öyle bir çığırdı ki,
Yılmaz da döndü dünyaya. Bir iki adım geriledi bütün gücüyle
zıpladı... bir daha bir daha…
Kıçının
üstüne düşse de sonunda becermişti. Lastik bir top gibi hoplayıp kalktı,
kıçındaki tozları silkelerken adını övünerek taşıdığı Yılmaz Güney'i öpmenin
gururuyla ekmekleri kapmasıyla eve varması bir oldu.
Evdekilere, sonra da mahallenin tekmil çocuklarına anlatılacak çok şeyi vardı.
16 Ekim 2011 Pazar
AYIP
AYIP
Ayıptır, beyler beyefendiler , hanımlar hanımefendiler, ayıp !..Kargayı, kanarya; beygiri küheylan diye yutturmaya kalkmak ayıp, dayatmak daha da ayıp.
Yanlış ellerde, kanserden, vebadan ve bilumum bilinen bilinmeyen musibetlerden daha musibete dönüşmüş medya, 7 gün, 24 saat, 365 gün 6 saat yapıyor bu ayıbı. Ayıp ayıp !..
Haftanın her günü, kanal kanal dolaşıp, hiç bir şey söylemeden, saatlerce aynı teraneleri sıralamak ayıp.
Bir cümleyle apaçık dile getirilecek konuyu, sayfalar dolduracak kem kümlerle sündürmek, kafaları daha da karıştırmak ayıp.
Nerede bir etkinlik, bir söyleşi var oraya maydanoz olup, ezberini tekrarlayıp durmak ayıp. Gezici kör hafızlara taş çıkartmak daha da ayıp.
TV'lerde alenen “kadın” pazarlanıyor. Bu eylemin adı pezevenkliktir. Pezevenklik suçtur ama suçtan önce ayıp. Hiç bir görevli-yetkili çıkıp da “destuuur” demiyor. Türbanı tak, dalgana bak hesabı.Bu da başka bir ayıp.
Reytink uğruna, aşağılık mizansenler uydurup dayanıyorlar ağzı açık gözü kapalı millete.Kimsenin gıkı çıkmıyor. Ayıp.
Haa şu “reyting” denen meret ne mene şey ? Herkesin ağzında da aslını bilen kim. Reytink, para demektir kardeşim para... Anladınız mı şimdi kaç paraya satıldığımızı. Anlamadıysanız, ayıp.
Bu Allahı para kapitalizmin en büyük oyunu: –en aşşağılık en korkunç oyunu- Kavram karmaşası yaratmak. Kavramların içini boşaltıp, paraya dönüştürebileceği şeylerle doldurmak.
Bir eski cıvıtıcı cıvık, bir ara açlık maçlık numaralarına yattı, cıvıklığında kendi de başlayınca boğulmaya.
Grev numarasından aldığı hızla bir zaman sürüdü postu. Arkasından gelenlerin arkasına düşünce, kendinden daha yalak yavşak cıscıvıklara kaptırınca ekranları ve de kendi bataklığına gömülünce ağzına kadar, şimdilerde başka numaralar deniyor. Ayıp !..
İnsanın, toplumun yozlaşmasını, sulandırarak, cıvıtarak, hedefinden saptırıp eğlencelik, seyirlik hale sokmak ayıp.
Şimdi bu da nereden çıktı demeyin. Ayıp toplumların anayasasıdır. Bu toplum size yani medyaya rağmen, hâlâ insan kalabiliyorsa kalabildiği kadarıyla, engelleri, yasalar değil, ayıplardır.
Halkın şu sözüne dikkat: "Allah'tan korkmuyorsan, kuldan utan."
Utanmayı, yani AYIBI, en korktuğu gücün, Allah'ının önüne koyuyor. Bir şey anladınız mı !..
Herkesler iyi biliyor ki; yasalar, yasa koyucunun ve uygulayıcının kafasına göre kıvırır göbek atar. Bakmayın öyle herkeslerin “Yüce Türk Adaletine inanıyorum “sallamasına. Kimselerin inandığı falan yok. Üstelik buna hakları da çok. Bunu ayıplamak da ayıp !..
Bu toplumun sorunu “ayıp”. Ayıptır be kardeşim ayıp… Kalması gereken yerlerden kaldırdınız, kalkması zorunlu yerlere kondurdunuz,koruyorsunuz.
İbret-i âlem için gözler önüne serilmesi gerekenlerin gizlenmesi ayıp. Söylenmemesi gerekenlerin, uluorta ortalığa dökülmesi, söyleneceklerin unutturulup, kilitler altında uyutulması ayıp.
Anadolu insanı, böylelerine "Ar namus tertemiz" der. Ar namusu olmayanlara ayıptan söz etmek de epeyce ayıp.
Bu ayıp da bizim olsun.
Bilal KAYABAY
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)